top of page

Kadının Yeri: Tam Olarak Neresi?

Yazarın fotoğrafı: BeyzaBeyza

Goca Gız'ın Elinden


Caroline Mayhew, Mary Patten, Hız birimi knot ve parakete, Orhaniye Kızkumu, Tekne kiralama


Her ay başında yeni gelenlere hoşgeldin diyemeyeceğimi üçüncü yazımda fark ettim. Ama siz yine de hoş geldiniz! İster Youtube kanalım, ister web sitemiz, ister ayak üstü lak lak... Her mecrada en çok değer verdiğim şey; karşılıklı bilgi paylaşımı ve merak dürtüsünü harekete geçirme. O yüzden her gelen abonelik bildiriminde yüzüm gülüyor. Bu sebeple tekrar ve tekrar hoş geldiniz, iyi ki geldiniz.


Mart bülteninde "8 Mart Dünya Kadınlar Günü" olduğu için oturduğum yerden erkekleri yerip, bakın nasıl kadın kaptan, kadın girişimci oldum falan deyip konunun dışına feminist bir çıkış yapacağımı düşünmeniz beni üzer. Ancak kendimce bir iki noktaya dokunmak isterim.



 


Yin & Yang


Sizin de bildiğiniz gibi 8 Mart, kadınlara çiçek alıp kapitalizmi beslemek için yaratılmış bir gün değil. Genel konseptimiz cinsiyet adaleti ve eşitlik.


Bir gün böyle dümenin başında Göcek'te bir iskeleye yanaşırken, halatları almak için bekleyen kişinin ahaliye "Dikkat ediin, kadın kaptan geliyor!" uyarısı beni bu konuda düşünmeye itmişti. Her şerde bir hayır vardır işte, ben de bunun böyle olmaması gerektiğine taktım kafayı.




 


İstisnaların kaideyi bozması gerektiğini hatırlatan: Caroline ve Mary

1900'lerden önce, kadının bir teknede bulunmasının tek yolu kaptanın karısı ya da kızı olmakmış. Hemen heyecanlanmayın, şanslıysa (ve kocası izin verirse) kamarot olabilir, defter işlerine falan bakabilir. Öyle halat tutayım, iki tramola da ben atayım yok tabi. Giy fistanını, otur aşağı lady'liğini bil.


Wilhelm Hester Collection
Kaptan ve Mrs. Harrison, İngiliz Gemisi Eva Montgomery, Puget Sound, WA, ca. 1904.

Bu ataerkil bakış açısına tepki olarak doğmuş bir kadından bahsedeceğim size. Caroline Mayhew, 1800'lerde kaptan kocasıyla birlikte denizlerdeymiş. Bu arada böyle gemide bulunabilen tarihteki 3.kadın falan, ne kadar ütopik bir durum olduğunu düşünün.


1846 yılında Atlantik'te bulunan Martha's Vineyard adasından Powhaton adlı balina avı gemisiyle denize çıkıyorlar. Gemide çiçek hastalığı patlak veriyor ve kocası William'ın

hastalığa yakalanması üzerine onun yerine kaptanlık yapıyor. Bir de tıbbi bilgisi olduğu için tüm mürettebata bakıp onların hayatını kurtarıyor.




Atlantic Mutual Companies
Yağlı boya, Gordon Johnson (Mary Patten Neptune's Car yelkenlisinde)

Diğer bir hikaye de Mary Patten;

Temmuz 1856'da, Neptune's Car New York'tan San Francisco'ya hareket ediyor. Kaptan Joshua Patten on dokuz yaşında ve hamile olan Mary'nin kocası.

Gemi Cape Horn'u dönerken Kaptan Patten hastalanıyor. Komutaya geçmesi gereken ikinci kaptan da seyir yapamayınca Mary komutayı devralıyor. Kocasına bakmaktan ve seyirden elli gün boyunca kıyafetlerini bile değiştiremiyor. Kasım 1856'da gemiyi sağ salim San Francisco'ya ulaştırıp bir de üzerine doğum yapıyor.



Tabi ki bu hikayeler de, kadınların gemilerde bulunamaması da iki UÇ. Dikkat çekmek istediğim nokta ise aradaki dengeyi bulmak zorunda olduğumuz. Günümüzde denizcilik sektöründe çalışanların yalnızca %2'si kadın. Bu bir tercih mi yoksa dayatma mı? Cevabı size bırakıyorum.


 

17.Yüzyılda "Kaçla gidiyoruz?" sorusunun cevabı: Parakete


Geçen ay size denizde kullanılan hız birimi "knot"'ın nereden geldiğini anlatacağımı söylemiştim. Sözümü tutuyorum, işte paraketenin doğuşu:


1 knot = 1 mil = 1.852 km


17.yy'da bir teknenin ne kadar hızla gittiğini "chip log" yani "parakete" adlı bir aygıtla ölçüyorlarmış. Mantığı çok kolay ve akıllıca;


Musée de la Marine,Paris

Düzenli aralıklarla düğümlü bir halatı, bir tahta parçasına bağlıyorlar. Sonra bu tahta parçayı suya indirip teknenin arkasında belirli bir süre (genellikle bir kum saati ile ölçülen) serbestçe yüzebilmesi için bırakıyorlar. Süre dolduğunda, gemi ile tahta parçası arasındaki düğümlerin sayısı, kaç knot ile gittiklerini söylüyor.


Bu yöntemi bi kadının bulduğuna eminim ama kanıtlayamam.




 



NEYSE. Çekilen bu cefalar üzerine aklıma yasak aşk kurbanı prensesin hikayesi geldi. Bu bülteni Hisarönü Körfezi'nin güzelliği ve o kadar güzel olmayan Orhaniye koyunun rivayeti ile bitireceğim.



Orhaniye: Kızkumu


600 metre uzunluğunda, 1-2 metre derinlikte devasa bir kum bankı efsaneye göre şöyle oluşmuş;


Bybassios Kralı’nın kızı bir balıkçıya aşık olup her gece eline kandili aldığı gibi sahile iniyor. Kandilin ışığını gören balıkçı karşı kıyıdan sandalına atlayıp geliyor, buluşuyorlar.


Tabi her masalda olduğu gibi kral bunu öğrenip askerleri üzerlerine salıyor. Askerler kızı yakalayıp kandilini alıyor, balıkçıyı tuzağa düşürmek için işaret çakıyorlar. Balıkçı yaklaşırken kız da askerlerin elinden kaçıp denize doğru koşmaya başlar. Her adımında deniz kumsala döner ama askerler balıkçıyı vurmak isterken kızı vurur.


Balıkçı kızı sandalına alır ve bir daha onları kimse görmez. Efsaneye göre kumların kızıllığı ölen prensesin kanından gelir.




Ayrıca bu yoldan yürüyerek dilek tutanların dileklerinin kabul olacağına dair bir inanış var. Siz inanıp da 50 derecenin altında yürümeyin sakın .


Biz sizi tekne ile gezdiririz :)


Goca Gız'dan tekne kiralamak isterseniz ön rezervasyon formunu doldurmanız yeterli.



Hangi tekneyi kiralayacağını bilemeyenler için önümüzdeki ay tekne tiplerini anlatmaya başlayacağım.





Umarım buraya kadar keyifle okumuşsunuzdur da eşinizle dostunuzla paylaşırsınız. Kim bilir, belki buradan bir dergi çıkartırız hep birlikte. Önümüzdeki ay görüşmek üzere!

 
 
 

Comments


bottom of page